Kayıtlar

Fahrenheit 451 - Ray Bradbury

Resim
  "Kitaplardan bu kadar nefret edilmesinin ve korkulmasının sebebini şimdi anıyor musun? Onlar hayatın yüzündeki gözenekleri gösterir. Rahatına düşkün insanlar balmumundan aya benzeyen, gözeneksiz, tüysüz, ifadesiz yüzler ister yalnızca." Fahrenheit 451 romanı distopik temasını aşan ve uyarıcı mesajını adeta zamansız olarak sunan bir roman. Adını kağıdın tutuşma derecesi olan 451 Fahrenheit dereceden alıyor. Konusuna gelince: Yanmayan evler, kapsüller, mekanik tazılar, son hız arabalar ve itfaiyeciler. Yanmayan evlerin icadından sonra itfaiyecilere yeni bir görev veriliyor, kitap yakmak. Sadece belirli kitapar değil ellerine geçen tüm kitapları yakmak. İtfaiyecilerin kitapları yakma nedeni topumun mutluluğudur. Şiirler acıdır, romanlar insanı düşünmeye zorlar. Oysa düşünmeyen, eğlenen insan mutludur... Romanımızın başkahramanı Montag da itfayicidir.  Zamanla düşünmeye sorguamaya başlar ve kitap bunun çevresinde ilerler. Kitabın önemli bir klasik olmasından, düşündürücü, eleşt

Beyaz Diş - Jack London

Resim
 19. yüzyılda yazarlıktan ciddi gelirler elde edebilmeyi başarmış ender isimlerden biri olarak bilinen Jack London, Beyaz Diş’in yanı sıra Martin Eden, Vahşetin Çağrısı, Demir Ökçe, Deniz Kurdu gibi romanlarıyla Amerikan edebiyatının önde gelen isimleri arasında yer alıyor.  Roman, bir kurt ve köpek kırması olan yavrunun benliğini bulma yolunda vermiş olduğu yaşam savaşını konu alıyor. Bu yaşam savaşı, Beyaz Diş’i sahiplenen karakterler üzerinden tüm çıplaklığıyla işleniyor. Beyaz Diş'in tüm yaşamını hatta anne ve babasının bile yaşamını anlatıyor. Yabani bir hayvan olarak dünyaya gelen Dişi kurt, yaşamın her olanağını her koşulunu deneyimleyerek öğrenmeye başlıyor. Yine bir gün deneyim yaşamaya çıkan Beyaz Diş, daha önce hiç görmediği bir türü yani insanı görür. Böyle bir varlığın ancak tanrı olabileceğini düşünür ve insan türünü tanrı olarak kabul eder. Tüm yaşamı da bu şekilde şekillenmeye başlar. Yabani bir kurt olarak dünyaya gelip, evcilleşmeye başlayan kurt, tanrı olarak kab

Doruk - Julie Bertagna

Resim
  Buzulların erimesiyle insanların hayatlarını değiştiren ve sonu bilinmez bir yolculuğa çıkaran Doruk, dünyanın kaçınılmaz sonunu bizlere okutuyor. Kutuplarda yaşayan insanların buzulların erimesiye su seviyesinin yükselmesinden dolayı yaşadıkları yeri terketmek mecburiyetinde kalırlar. Grönland'a doğru bir gemiyle yola koyulan bir gurup insan ve bu fikri öne süren Mara. Teknoloji ve şehir hayatından uzak bu insanlar gittikleri yön, gidecekleri yer hakkında hiçbir fikirleri yoktur. Mara'nın bulduğu Grönland'ı anlatan kitaptan başka ellerinde gidecekleri yere ait hiçbir şey yoktur. Gittikleri geminin batmasıyla karaya çıkan insanları çeşitli zorluklar bekliyor. Evet böyle yazılınca bi heyecan yaratıyor olabilir ama kitabın kendisi hayal kırıklığı. Tam lüzumsuz yere yazılmış 336 sayfa. Gereksiz uzatılmış olaylar ve dahası.. Önceliğinizi başka kitaplara vermenizin bir sakıncası yoktur.  Keyifli okumalar... "Kendi gölgeni bile yönlendiremeyecek kadar yorgunsun." 336

Zaman Makinesi - H. G. Wells

Resim
  Tam anlamıyla bilimkurgu özelliğine sahip Zaman Makinesi, tarihte yazılan ilk zaman yolculuğunun işlendiği kitap olarak tarihe geçer. Kitabın 1895 yılında yazıldığını öğrendiğimde nedeni bilinmez bir heyecana kapıldım. Sanırım nedeni 1895'de yazılan bir kitabın günümüzü yani 21. yy'dan bahsettiğini düşünmüş olmamdı. 18 yy'da yaşamış birinin günümüzü belki daha da ileri bir zamanı öngörmüş olması, teknoloji ve bilimden bahsedecek mi acaba diye düşündürmesi bir hayli heyecan vericiydi. Ama kitap ters köşe yaparak tam 802701 yılına gider. Londra'da yaşayan bir bilim adamı geleceğin İngiltere'sine ziyarete gider. Geleceğin dünyasında 2 farklı türe bölünmüş canlılar yaşamaktadır. Tıpkı gece ve gündüz gibi birbirinden ayrılan Eloi'ler ve Morlock'ları keşfeder... Okurken gezegenimizin sürüklendiği ekolojik dengesizliği ve bu kötü gidişatın türümüzü bile etkileyebilecek olmasını düşünmemek mümkün değil. Keyifli okumalar... "Yabancı bir dünyanın ortasında çırı

İnsancıklar - Fyodor Mihailoviç Dostoyevski

Resim
 Dostoyevski'nin ilk romanı olan "İnsancıklar" aynı zamanda ilk Rus toplumsal romanı da sayılır. Yazar, daha ilk kitabından diğer yazacağı kitapların temasının temelini atmış. "Fakirlik, yoksulluk, acınaklık" hep Dostoyevski'nin romanlarına konu olmuş temel kavramlardır.  Neden böyle peki? Empati yapmamızı mı istiyor? Yoksul bir adam mıydı? Rusya'nın ekonomisiyle alakası var mıydı yazdıklarının? Toplum ve insanın iç yapısını ele aldığı için bütün sorulara cevap bulunabilir. Belki de yazdıklarıyla yeni bir ekol oluşturan ve ilk kitabında ünlenip eserlerinin günümüzde de hala aynı ilgiyle okunmasının sebebi budur. Kitap, yoksul ve yaşlı bir adamın kendisinden küçük bir kadınla mektuplaşmasından oluşuyor. İlk başlarda aralarındaki ilişkinin ne olduğu tam olarak çıkarılmasa da okudukça netlik kazanıyor. Kitabı okudukça o anki halinize göz atıp şükür ettiğinize ve daha çok empati kurduğunuzu farkedeceksiniz. Başyapıt olarak tanımlanan bu eseri okumanızı tavs

Aşkımız Eski Bir Roman - Ahmet Ümit

Resim
Hemşehrim namı diğer Başkomser Nevzat'ın baş karakterinde bulunduğu ve ekibiyle birlikte cinayet soruşturması yaptığı Aşkımız Eski Bir Roman okuduğum ilk kitabıydı. Polisiye türünden uzun zamandır okumak istediğim bir yazardı.  Kitap 3 ayrı konudan oluşuyor. 1. ve 2. bölüm günümüz Türkiye'sinde her gün karşımıza çıkan güya aşk adı altında işlenmiş cinayeti anlatırken 3. bölümde de bunlara benzer kurgusu olan ancak konudan farklı olarak bir kayıp arıyorlar. Kitaptan alakasız birçok yerin olması ve kişi çokluğu tadını kaçırsa da anlatımın akıcı olması bunun önüne geçmiş.  Bir polisiye okuru olarak Agatha Christie, John Verdon, Anna Katherina okuduktan sonra kurgu olarak çok basit olduğu aşikar belli oluyor.  Samimi ekibi ve sıcak anlatımıyla okumaya değer. ''Bu kargaşanın, bu acımasızlığn, bu hoyratlığın içinde biz, birbirine sığınan iki insanız.''   " Sahiden de sevginin iyileştirici bir gücü vardı. Elbette yalansız olanın, çıkarsız olanın, hakiki sevginin.&

Son Kamelya - Sarah Jio

Resim
  "Önce küçük bir tohum düşer kalbin odasına, sonra aşkla yeşerir. Kulak verin, umudun sesini duyabiliyor musunuz?" İlk defa Mart Menekşeleri'ni okuduğumda Sarah Jio'nun anlatım tarzına hayran olmuştum. Sadece anlatım tarzı değil, kitabın konusu da beni derinden etkilemişti. Şimdi ise Son Kamelya'yı okudum ve düşüncelerim yine aynı.  Kitapta iki karakter var. Birincisi günümüz yıllarında ikincisi de günümüzden çok önceleri yaşamış. Flora ve Addison... 1940’lı yılların Amerikası’nda bir fırıncının kızı olan Flora Lewis, un kokulu hayatının bir gün çok farklı yöne sürükleneceğini bilmiyordur. Genç kız bir yandan yaşlı anne babasına yardım ederken, öte yandan botanik bahçesinde bitkilerin ve çiçeklerin gizemli dünyasıyla uğraşmaktadır. Ta ki kendini uluslararası çiçek hırsızlığı zincirinin tam ortasında bulana kadar… Yapacağı iş çok basittir; İngiltere kırsalındaki Livingston Köşkü’ne gidip Middlebury Pembesi olarak bilinen ender bir kamelya türünü bulup haber vermek